2013 Newroz’unda PKK lideri Abdullah Öcalan’ın mesajının okunmasıyla çözüm süreci kamuoyu nezdinde başlamış oldu.
Ardından birçok kırılma noktası yaşandı. Gezi direnişi, Paris katliamına ilişkin MİT kayıtları, Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırılması, Akil İnsanlar Heyeti çalışmaları, demokratikleşme paketleri, torba yasalar, tahliyeler ve tahliye edilmeyenler...
Bir sene geçti, bu Newroz'da Öcalan yine bir mesajla kamuoyuna seslenecek.
2013 Newrozundan 2014 Newrozuna süreç nereden nereye geldi? Çatışmanın ve dolayısıyla çözümün tarafları üzerlerine düşeni yaptı mı? Siyasi ve toplumsal hayat demokratikleşti mi? Öcalan bu seneki Newroz mesajında ne diyecek?
Bianet sordu, Nebahat Akkoç cevapladı.
Geçen Newroz çözüm sürecinin başladığı gün olarak kabul edildi. Aradan bir yıl geçti. Öcalan ile yapılan görüşmeler ve sağlanan mutabakat hakkında net bir bilgimiz yok. Bildiğimiz birinci süreç, ikinci süreç, üçüncü süreç, müzakere süreci gibi tanımlamalar yapıldı.
Geçen Newroz’dan bu Newroz’a nereden nereye geldik? Çözüm sürecinde sizce hükümet hangi noktada? Kürt hareketi ve sokağın nabzı hangi noktada?
Eğer birinci süreç gerillanın çekilmesi ise bu kısmen gerçekleşti. Gerçekleşmese bile bugüne kadar silahlar ateşlenmedi. Gördüğümüz en net sonuç bu. Bu az buz bir sonuç değil elbette. Bu bir yıl içinde çok insan kaybettik. Onların her biri derin yaralar açtı kamuoyunda. Ama 30 yıldır yaşadığımız anlamda bir çatışma yaşanmamış olmasını önemsiyorum. Sokak, çatışmaların yeniden başlamasını istemiyor. Bu çok net bir istek. Geçmişi hatırlayınca da Kürt hareketinin son derece istikrarlı davrandığını düşünüyorum.
Bu bir yıl içinde parça parça “demokratikleşme paketleri” çıkarıldı. Sizce bu paketler siyasi ve toplumsal yaşamı demokratikleştirdi mi? Çözüm sürecine katkı sundu mu/ne ölçüde sundu?
Ben hızlı bir süreç olmayacağını tahmin ediyordum. Türkiye büyük ve çeşitliliği, hassasiyetleri fazla olan bir ülke. Çoğunluğun onayını alacak bir süreç gelişmesini sağlamak önemlidir. Ama çoğunluk yeni bir anayasa istiyordu. En azından yeni bir Anayasa ile ilgili ciddi çalışmalar yapılmış olacağını düşünmüştüm. Bu olmadı. Bütün siyasi partiler Anayasa konusunda söz vermişti ama sözlerinde durmadılar.
Torbaya doldurulmuş adına da “demokratikleşme paketi” denen şeyle hiçbir yere varılmaz.
Ayrıca yasaların değişmiş olması da sorunları çözmüyor ki! İşte uzun tutukluluk hikayesi. Ömrümüz uzun tutukluluğa itiraz etmekle geçti. Bundan yararlananlar ortada. KCK’liler saçma sapan sebeplerle bu yasal değişiklikten yararlandırılmıyor.
Evet, uzun tutukluluklarla ilgili yoğun bir gündem var. Toplu davalara baktığımızda Ergenekon ve Zirve sanıkları uzun tutukluluk nedeniyle serbest bırakılırken, en son 92 KCK tutuklusunun “dağa çıkabilirler” gerekçesiyle serbest bırakılmamasına şahit olduk.
Saçmalık bu. Sorumluluğu da “paralel devlet” dedikleri bir yapıya yüklüyorlar. E biz mi getirdik paralel devleti?
Bence bu dönemde kepçeyle verilen kazanla geri alındı. Eğer kuvvetler ayrılığı zarar gördüyse zaten rejim değişiyor demektir. Hangi demokrasi diye sormak istiyor insan.
Peki kadınlar bu süreçte ne kadar yer alabildi? Resmi süreçte kadınların olmamasının olumsuz sonuçları oldu mu? Sürecin iki tarafına ve özellikle de kadınlara ileriye dönük olarak ne çağrı yaparsınız?
Silahlara hükmedenler ellerini tetikten çekmek için pazarlık halindeler. Bu onların süreci olmalı zaten. Savaşları başlatanlar bitirebilirler çünkü.
Bence kadınlar çözüm sürecinin devamı olarak gelişebilecek “barış” süreci için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. Yaşanan süreç henüz bir barış süreci değil. O yöne evrileceğini düşünüyoruz, umuyoruz, hazırlanıyoruz.
Kadınlar “toplumsal barış” denen şeyin bireylerin kendilerini tanıması, birbirleriyle tanışması, yakınlaşması demek olduğunun farkındalar. Bunun için ellerinden geleni yapıyorlar, yapacaklar diye düşünüyorum.
Belki sadece her birimizin kendi hikayemiz, ilişkilerimiz, öfkelerimiz üzerinden düşünerek kişisel barışlarımızı sağlamak için çaba harcamamız gerektiğini söyleyebilirim.
Çatışmasızlık süreci ve devamı için iki taraftan bahsedebiliriz. Çatışan iki taraf. Ama eğer bu süreç bir barış sürecine evirilecekse iki taraf değil çok katılımcı bir yöntem olması gerektiğini düşünüyorum.
Aslında tüm taraflar bilmelidir ki; “Demokrasinin yolu cinsiyet eşitliğinden geçer". Başka bir yol yok zaten.
Sizce akil insanlar heyetlerinin çalışmaları çözüm sürecine katkı sağladı mı? Heyet çalışmalarını takiben hükümetin de üzerine düşen çalışmaları yaptığını düşünüyor musunuz?
Akil İnsanlar çalışması öncelikle halkın sesini duymak duyurmak açısından çok olumlu bir çalışma oldu bence. Çok iyi raporlar hazırlandı Hükümete sunuldu. Misyonu da bununla sınırlıydı zaten. Bütün raporlardaki ortak talep yeni bir anayasaydı. Hükümet bu konuda çeşitli vaatlerde bulunmuştu ama işte o torbadan çıkanlar dışında bir şey yapılmadı.
PKK’den yapılan açıklamalarda sık sık devletin adım atmadığı ve oyalama taktiği yürüttüğü söyleniyor. Bu gerekçeyle PKK’nin çatışmasızlığa son verebileceği de ima ediliyor. PKK’nin tutumunu nasıl yorumluyorsunuz?
PKK’nin, “devlet adım atmıyor” yönündeki açıklamaları bir yana, bizler de en azından yeni bir anayasa beklentisine girmiştik. Olmadı. 82 Anayasası ile nasıl bir açılım sağlanabilir ki?
Bu nedenle uzun süredir oyalanan sadece PKK değil, Türkiye halklarıdır.
Bence PKK son 30 yıldır görmediğimiz kadar kararlı ve sağduyulu davranıyor. Umarım uzun çatışmalı dönemi, kaybettiğimiz on binlerce insanı düşünerek hareket eder. Bence bu çatışmasızlık dönemi bütün beklentilerin dışında hepimizin rahat soluk aldığı bir dönem oldu. Bu bile çok önemli değil mi?
Bu röportaj yayınlandıktan birkaç saat sonra Öcalan’ın mektubundan haberdar olacağız. Öcalan’ın mesajını tahmin edebiliyor musunuz? Siz Öcalan’ın ne demesini bekliyorsunuz/istiyorsunuz?
Bence Öcalan daha net bir uyarıda bulunacaktır. PKK’li güçleri bir yıldır zapt ediyor bir süre sonra bu şansın, olanağın kaybolabileceğini hatırlatacaktır. Hükümetin de bu uyarıyı ciddiye almasını umuyorum.
20 Mart 2014
Çiçek Tahaoğlu - Bianet