ÖNSÖZ
Ebeveynler, bir kez bebeklerinin cinsiyetini öğrendikten sonra, onlara ilişkin tutumları da belirginlik kazanır. Bebek doğar doğmaz davranışlarımıza yön veren onun biyolojik cinsiyetidir.
Kız ise pembe bir zıbın, oğlansa mavi bir tulum bu koşullanmanın ürünüdür. Çocuklara uygun gördüğümüz isimler de genellikle yansız değil, onların cinsiyetini açık eden türdendir. İlk aylardan itibaren ana babaların kızlarına ve oğullarına farklı şekillerde davranması, kaçınılmaz olarak bebeğin davranışlarını etkiler. Pek çok ana baba, çocuklarının cinsiyetine uygun davranıp, davranmadığını kaygılı bir merakla izler. Geleneksel kız/oğlan, kadın/erkek kalıpları içinde edilgen, uyumlu, itaatli, özverili olması beklenen dişil cinstir. Eril cinsi belirleyen özellikler ise güçlülük, sertlik, cesaret, mertlik ve benzeridir.
Oysa ister kız, ister oğlan olsun, geleceğinden sorumlu olduğumuz çocuklarımızı büyütürken görevimiz, eski kalıpları sorgulamak, çocukları kendine güvenli, bağımsız, donanımlı bireyler olarak yetiştirmek, cinsiyetlerinin yeteneklerine ve umutlarına ket vurmasına fırsat vermemektir.
Kuşkusuz bu görev sadece ana babalara düşmez; kreş ve gündüz bakımevleri başta olmak üzere, tüm eğitim kurumlarının ve medyanın da cinsiyet duyarlı bir bakış açısına sahip olması, çocuklara olumsuz davranış kalıpları dayatmaması gerekir.
Dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi ülkemizde de oğlan çocuklar, kız çocuklarına göre ayrıcalıklı bir davranış görmektedir. Bu istatistiklerle kanıtlandığı gibi, gündelik hayatta da çok sık gözlemlenen bir olgudur.