ÖNSÖZ
Uluslararası Göç Örgütü göçü “kişi ve ya bir grup insanın süresi, oluşumu ve sebepleri ne olursa olsun bulunduğu ülke sınırları içerisinde ya da uluslararası sınırlar arasında yer değiştirmesi” olarak tanımlamaktadır1. Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun verilerine göre bugün tüm dünyada küreselleşme, savaş, yoksulluk, siyasi baskı ve benzer nedenlerle 244 milyon göçmen bulunmaktadır2. 65.6 milyon insan zorunlu göçle yurtlarından ayrı yaşamaya mecbur bırakılmıştır. 10 milyonun üzerinde sığınmacı 18 yaşın altındadır3.
Suriye’de 2011 tarihinde başlayan savaş ile birlikte halkın büyük bir kısmı güvenlik nedeniyle yurtlarını terk etmek zorunda kalmıştır. Önemli sayıdaki Suriyeli sığınmacı öncelikli olarak kendi yurtlarına yakın gördükleri sınır illerimize yerleşmiştir. Bu göç sürecinden ise en çok etkilenenin kadınlar ve çocuklar olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Kültürel farklılıklardan dolayı uyum sağlayamama, gittikleri bölgede konuşulan dili kullanamama, organize edilemeyen yardımlar, beslenme ve barınma yetersizliği gibi sıkıntılar kadınların ve çocukların hayatlarını zorlaştırmaya devam etmektedir.
KAMER Vakfı ülkemize sığınan herkesin aynı hak ve fırsatlara sahip olması gerektiği düşüncesinden yola çıkarak Suriyeli kadın ve çocuklara yönelik tasarlanmış çeşitli çalışmalar yürütmektedir. Aynı zamanda sığınmacı kadın ve çocukların var olan programlara katılımlarını sağlamaktadır. İlk olarak insani yardımların dağıtımı şeklinde başlayan bu çalışmalar, şu an yöntemi belirlenmiş ve oldukça etkin sonuçlar alınan programlar halinde yürütülmektedir. Bu programlar çerçevesinde UNFPA’nın desteği ile birlikte KAMER sığınmacı kadınlara yönelik sağlık hizmeti sunmakta, dil kursları açmakta, hane ziyaretlerinde bulunmakta, mahalle toplantıları ve farkındalık toplantıları düzenlemekte ve de kadınların çocuklarıyla beraber katılacakları beraber oynama grup çalışmaları yapmaktadır. Tüm bu çalışmalarla bugüne dek binlerce kadına ulaşılmıştır.
Bu kitabı hazırlama fikri KAMER’in çalışmalarının sığınmacı kadınların hayatlarına nasıl dokunduğu sorusu üzerine ortaya çıktı. Bazen niceliksel veriler bize programın başarıyla uygulandığını gösterse de kadınların ağzından kendi hikâyelerini dinlemek ve de yaşadıkları dönüşüme tanık olmak çalışmanın derinliğine dair çok şey söylemekte.
Bu arayıştan yola çıkarak 2017’nin Temmuz ayında Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin çeşitli illerindeki KAMER merkezlerinde 19 kadınla derinlemesine görüşmeler yaptık. Görüşmelerimizi yazıya dökerken hikâyelerin anonim kalabilmesi için kadınların isimlerini ve yaşanılan yerleri paylaşmamayı tercih ettik. Her hikâyeye bir rumuz verdik. Görüşme yaptığımız kadınlara ilk olarak bugünlerde ne kadar mutlu olduklarını sorduk. Aldığımız cevapların çoğunda Suriye’deki yaşantılarına duyulan özlem vardı. Onlardan bizlere Suriye’deki yaşamlarını, savaştan nasıl etkilendiklerini, Türkiye’ye nasıl geldiklerini ve Türkiye’de neler yaşadıklarını anlatmalarını istedik. Görüşme yaptığımız 19 kadın da KAMER ile temas etmiş kadınlardı. Kimisi KAMER’in merkezlerinde UNFPA ile birlikte yürütülen projede sağlık aracısı ya da tercüman olarak çalışmaktaydı kimisi KAMER’in düzenlemiş olduğu Türkçe dil kurslarına, farkındalık toplantılarına ya da mahalle toplantılarına katılmıştı kimisi de hane ziyaretlerinden sonra KAMER’in merkezlerine gelmeye başlamıştı.
Görüşmelerimizi Türkçe bilen kadınlarla Türkçe, bilmeyenlerle ise Arapça ve Kürtçe bilen tercümanlar aracılığı ile yaptık. Dil çoğu zaman onların hayatında olduğu kadar bizim görüşmelerimizdeki de en büyük engel oldu. Kadınlar anadillerinde elbet hikâyelerini daha iyi aktarabileceklerdi. Neyse ki her merkezde bize tercümeleriyle destek olan, o dili konuşan KAMER çalışanları vardı. Bu bizim için yerel çalışmanın ne kadar önemli olduğunun bir göstergesiydi.
Kadınlar savaşın hâlâ devam etmesinden ve ülkelerinin artık eski durumuna döneceğine inanmadıklarından bundan sonraki yaşamlarının büyük bir bölümünü Türkiye’de geçireceklerini düşünmekteydi. Ve bu yeni yaşamları elbette ki bir sığınmacı olmanın getirdiği zorluklardan muaf değildi. Gittiğimiz bölgelere gelen kadınlar kendi ana dillerinin yoğunlukla konuşulduğu bölgeleri tercih etmişlerdi. Bu yolla günlük hayatlarını biraz kolaylaştırmış olsalar da sağlık, eğitim gibi kamu hizmetleri söz konusu olduğunda Türkçe bilmemek en büyük engel olarak karşılarına çıkmaktaydı. Bu noktada KAMER’in açmış olduğu Suriyeli kadınlara yönelik Türkçe okuma-yazma kurslarının ne kadar gerekli olduğunu gördük. Aldıkları Türkçe eğitiminden sonra dili kullanabilmelerinin kadınları gündelik hayatta ve kamu hizmetlerine erişimde güçlendirdiğini fark ettik.
Görüşmeleri yaptığımız sırada gerek medyada ve de toplumun çeşitli kesimlerinde Suriyelilere yönelik kullanılan ayrımcı dil ve ırkçı söylemler gerekse kadınların gündelik hayatlarında maruz kaldıkları ayrımcılık hemen hemen her kadının en çok zorlandığı konulardan biriydi. Bir diğer sorun da ekonomik sıkıntılardı. İşsizlik büyük bir problemdi. Görüşme yaptığımız kadınların içinde avukat olan, öğretmen olan kadınlar, savaş yüzünden okudukları üniversiteyi bırakmak zorunda kalan oldukça iyi eğitim almış, birden fazla dil bilen kadınlar vardı ama diplomaları geçerli olmadığından Türkiye’de mesleklerini yapamıyorlardı. Çalışabilenler ise düşük ücretlerle çalıştırılıyordu. Bunun yanı sıra göçle birlikte artan ev kiraları en büyük şikâyet konusuydu. Çok kötü koşullardaki evler Suriyeliler geldikten sonra değerinin çok üzerinde kiralanıyordu.
Bu çalışma bize tüm bu zorluklar karşısında kadınların ihtiyaç duydukları desteği sağlaması açısından KAMER’in UNFPA’nın da katkılarıyla yürüttüğü programların ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Hane ziyaretleriyle kapı kapı dolaşılıp sığınmacı kadınlara ulaşmanın ve ilk basamak sağlık hizmeti sunmanın önemini, yapılan toplantılarda ne kadar çok kadına dokunduklarını, Türkçe dil kurslarının kadınların hayatlarını nasıl değiştirdiğini gördük. Kadınlar KAMER’in çalışmalarına katıldıkça, kendilerini, çocuklarını, eşlerini ve de çevrelerini değiştirmeye başlamışlardı. Sadece kadın, çocuk ve de mülteci haklarını öğrenmekle kalmayıp, bu hakları uygulamaya geçirmiş olmalarını görmek bu ve bunun gibi çalışmaların ne kadar değerli olduğunu bize bir kere daha hatırlattı. Kendine feminist diyen, rektör olmak isteyen, devlet başkanı olmak isteyen kadınlar tanıdık. KAMER’den aldıkları gücü diğer kadınlarla paylaşan kadınlarla tanıştık. Kadınlar KAMER ile ne kadar uzun süredir temas halinde ise farkındalıkları o kadar artmış, güçlerinin farkına varmışlar ve özgürleşmişlerdi. Kadınlar ayrıca savaş biter ve her şey düzelirse yurtlarına dönmek istediklerini ve döndüklerinde de Suriye’de KAMER gibi bir merkez açmak istediklerini bizimle paylaştılar. Suriye’de yaşayan diğer kadınlarla farkındalık toplantıları düzenlemeyi hayal ettiklerini anlattılar. Kadınların gözlerinde gördüğümüz o ışık geçmişte yaşadıkları karanlık dönemlere rağmen önlerindeki tüm engelleri aştıracak güçteydi.
KAMER Vakfı 20 yıldır Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun 23 ilinde tüm zorluklara rağmen bağımsız duruşundan ödün vermeden kadınlara ulaşmaya devam ediyor. Bundan 10 yıl önce Ben Varım adlı kitapta yine kadınlar KAMER’in kendilerine nasıl dokunduğunu aktarmış ve de “ben varım” demişlerdi. Tam 10 yıl sonra bu topraklara sığınmış kadınlara ve çocuklara elini uzatarak KAMER, Suriyeli sığınmacı kadınlarla birlikte “biz de varız” diyor ve de birlikte güçlenmenin ne kadar önemli olduğunu bize hatırlatıyor. Bu güç içinden geçtiğimiz zor süreçlerde hepimize, tüm kadınlara umut olmaya devam ediyor.
Fulya Kama & Özge Gökdemir
[1] Uluslararası Göç Örgütü (2011) Glossary on Migration, International Migration Law Series No. 25
[2] Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (2015, Aralık 23). “Migration”
[3] Birleşmiş Milletler Mülteci Ajansı (2017, Haziran 19) “Figures at Glance”