ALIŞMAYACAĞIZ!
Namus adına işlenen cinayetler hep vardı. Günlük hayatımız içinde sıradan birer haber olarak yer almaktaydılar.
Pek çoğumuz her bir cinayetin altında yatan hikâyeyi merak bile etmedik. Çünkü, her birimiz şiddet kültürünün ürünleriydik. Ezberletildiği gibi, alıştırıldığı gibi yaşadık. Sadece bizden isteneni görüp duymaya alışmıştık.
Bu proje ile yaptığımız en önemli şey alıştıklarımızı sorgulamak oldu.
Neye, niçin ve nasıl alıştırdığımızı merak etmeye başladık.
Ve gördük ki, kültürel bir dönüşüm sağlamak için yapmamız gereken en önemli şey doğduğumuz günden itibaren sistemin elbirliğiyle şekillendirdiği dil ve davranışlarımızı değiştirmektir.
Dünyanın dört bir köşesindeki savaşlarda yaşanan yargısız infazlar, faili meçhul cinayetler, işkence ve benzeri her türlü şiddet, eninde sonunda gündeme getirilmiş, suçlular yasalar önünde olmasa da vicdanlarda lanetlenerek cezalandırmıştır.
Oysa “kadın cinayetleri”, tarih boyunca devam ediyor olmasına rağmen, toplumlar tarafından kanıksanmış, bir kenardan izlenmiştir.
Bu rapor, 2003 yılı boyunca KA-MER tarafından yürütülen “Namus Adına İşlenen Cinayetleri Önleme ve Toplumsal Duyarlılık Yaratma” projesi kapsamında yapılmış tüm çalışmaları içermektedir.
Namus adına işlenen cinayetlerin sebeplerine, meydana geliş şekillerine, sonuçlarına ve çözüm yollarına tüm boyutlarıyla eğilmek, bunlara dair elde edilen bilgileri paylaşmak istedik.
Bizler bu paylaşımın, benzer çalışmaları teşvik etmesini, her biri birer yargısız infaz olan bu cinayetlerle ilgili toplumsal duyarlılık yaratmasını, çeşitli aksaklıklara dikkat çekmesini ve elbirliği ile kalıcı çözümler üretilebilmesini umuyoruz.
En önemlisi şiddetsizlik kültürünün oluşması sürecinde küçük de olsa bir rol almak istiyoruz.
DUYURU !
Şemse Allak Öldü...
21 Kasım 2002 tarihinde Mardin’in Yalım beldesinde “namus” adına taşlanan Şemse Allak, 7 Mayıs 2003 Cumartesi günü öğleden sonra hayatını kaybetti. 35 yaşındaki Şemse karnında 5 aylık bebeği ve yanında imam nikahlı kocası ile birlikte yeni bir yaşama doğru kaçmaya çalışırken, taşlanarak öldürülmeye çalışıldı. Kocası olay yerinde hayatını kaybetti. Saldırganlar Şemse’ nin ölmediğini fark etmemişlerdi. Şemse, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Beyin Cerrahi Bölümü’nde uzun bir yaşam mücadelesi verdi. Herkesi şaşırtan bir dirençle yaşamaya çalıştı. Belki bebeği için, belki öldüğünü bilmediği kocası için, belki de dünyaya bir ders vermek için. Birkaç ay sonra bebeğini de kaybetti. Bebeğini kaybettikten sonra bir süre küser gibi oldu. Ama yine asıldı hayata. Sonra Şemse’nin ölen kocasının yakınları bir barış yemeğinde buluştular. Şemse’nin kocasının “kaza” ile öldürüldüğünü konuşmuşlar. Öldürülmek istenen Şemse imiş. Ama kocası O’nu bırakıp gitmemiş. Hedefini şaşıran taşlar ölümüne sebep olmuş kocanın. Bu bir kaza imiş. Ama Şemse’den hiç söz edilmemiş. İki aile barışmışlar. Şemse ölümünden yaklaşık 10 gün önce Diyarbakır Devlet Hastanesi’ne nakledildi. Şemse Diyarbakır’ın kızı olmuştu. O’nu yaşatmak için herkes seferber oldu. Öncelikle siz basın mensupları bütün tehditlere rağmen Şemse’yi haber yaptınız. Dicle Üniversitesi, Diyarbakır Devlet Hastanesi, Diyarbakır Tabipler Odası ellerinden geleni esirgemediler. Ticaret Odası ilacını aldı. Diyarbakır Valiliği, Koordinatör Vali ve İl Sağlık Müdürlüğü O’nun iyi tedavi göreceği bir yere nakledilmesi için arayış içindeydiler. Ve yarın İstanbul’dan havalı yatağı gelecekti. Daha önce de ilaç ve bez göndermişlerdi İstanbul’daki dostları.
Ama Şemse gitti.
Giderken yalnız değildi. Elini tutanı, yüzünü öpeni vardı. Onunla vedalaşanları vardı. Şemse Diyarbakır’da kimsesiz değildi. Ölürken de kimsesiz değildi. Yanında kadınlar vardı. Sacide, Naime, Hayriye, Özlem, Aycan, Ayşe, Fatma Aysel... Adları fark etmez, her biri yüzlerce kadın adına orada olan kadınlar vardı. Bu kadınlar O’nu hiç yalnız bırakmadılar. Altı ay boyunca kulağına yalnız olmadığını fısıldadılar. O’na dünyadan haberler verdiler. O da bunları duydu. Duyduğunu gösteren işaretler yaptı. Elimizi sıktı, bize göz kırptı. Ama sonra yoruldu. Bırakıp gitti. Giderken, “Haydi hoşca kalın, sizin işiniz çok ve zor” der gibiydi. Yaşayarak “Kadının İnsan Hakları” adına mesai yaptığının farkında gibiydi. Ama artık yorulmuştu. Şimdi Devlet Hastanesi’nin morgunda yatıyor Şemse. Ailesine haber verilecekmiş. Onlar almazsa kimsesizler mezarlığına gömülecekmiş Şemse. Kanun böyleymiş. Ne diyebiliriz ki! Yaşaması için mücadele edenler değil, ölmesi için taşlayanlar tarafından gömülecek herhalde. Çünkü yasa böyle. 76 “Namus” adına katledilenler genellikle bilinmeyen bir yere gömülürler. Mezar taşları siyah boyanır. “Namusu” temizlenen evin damına beyaz bayrak asılır. Ya da duvarı beyaz kireçle boyanır. Çünkü hane aklanmıştır.
Sonra adını bir daha anmaz kimse kadının.
Ama biz Şemse’yi unutmayacağız.
21.06.2003
KAMER adına,
Nebahat Akkoç