Kadınlar Soruyor ve İfşa Ediyor: Suçlu Kim?*
Bu çalışma ailenin, devletin, toplumun kısaca hepimizin doğrudan ya da dolaylı suç ortaklığını ifşa ediyor
Begüm Baki
Kadına yönelik şiddet engellenemiyor, ana akım medyanın şiddet haberlerine atmayı sevdiği başlıklardan biri. Haberi açıyoruz, hakkında uzaklaştırma kararı bulunan XY eski karısını öldürmüş. Katil erkek gördüğü ilk kameraya “kadın hakları falan yok” demiş. Muhtemelen o erkek taktığı kravatla iyi hal, eski karısı olan kadını öldürme gerekçesiyle tahrik indirimi alacaktır. Hep öyle olmuyor mu? Kadına yönelik şiddet engellen(e)miyor. Bu tabi sadece Türkiye için geçerli değil, erkek şiddeti dünyanın her tarafında en önemli evrensel sorunlardan biri. Dünyanın her tarafında kadınlar erkek şiddetiyle ve cinsiyet temelli ayrımcılıkla mücadele ediyor. Kadınlar tarihin her döneminde olduğu gibi söke söke haklarını alıyor, kamusal alanda varlığını güçlendiriyor. Aynı şekilde erkeklik demuhafazakarlaşan politikalarla bir o kadar korunuyor. Bunun herhalde en önemli kanıtı yapılan yeni düzenlemelerle, değişen yasalarla kadın yönelik şiddetin giderilememiş olması. Oysaki6284 sayılı Kanun ve İstanbul Sözleşmesinden beklentilerimiz yüksekti. Kadına yönelik şiddetle mücadelede önemli adımlardı ancak yeterli olamadı. Sorun yasalarda mı uygulamada mı yoksa uygulayıcılarda mı, diye sorup duruyoruz.
20 yılı aşkın süredir Doğu ve Güneydoğu’da kadına yönelik şiddetle mücadele eden, yaşadığı şiddetten kurtulmak isteyen kadınlara destek olan ve kadının güçlendirilmesi için çalışmalar yapan KAMER Vakfıise bu sorunubaşka bir şekilde formüle ediyor; kadına yönelik şiddetin giderilememesinde, kadına yönelik şiddette Suçlu Kim? diye soruyor ve 2015 yılında aynı isimde bir projeye başlıyor. Proje kapsamında gerçekleştirilen hane ziyaretlerinde 22 ilde 22.864 kadınla görüşüldü.1 KAMER aynı yıl yaşadığı şiddetten kurtulmaya çalışan 775 kadının destek almasını sağladı ve Türkiye’nin çeşitli illerinden yaklaşık 100 dava dosyasını kadınların uğradığı ayrımcılık ve hak ihlali açısından inceledi.2 Bunun sonucunda, görüşülen 22.684 kadının verileriile davaları incelenen 61 kadına dair evlilik yaşı, eğitim durumu, anadiligibi oranların örtüştüğü görüldü.
KAMER’in kurucusu Nebahat Akkoç bu çalışma fikrinin erken yaşta evlendirilen Kader Erten’in öldürülmesiyle ortaya çıktığını şöyle anlatıyor: “Siirt’in Pervari İlçesinin bir köyünde yaşı küçük çocuklu bir kadının ölüm haberi geldi. Adı Kader Erten’di. Olayı araştırmaya başladık. Aldığımız her haber bir öncekinden daha ürperticiydi. Kader 14 yaşında ikinci çocuğunu doğururken doğum yaptığı hastanedeki doktorlar yaşının küçük olması sebebiyle ihbarda bulunmuşlardı. İkinci bebeği doğduktan altı ay sonra Kader’in karnına av tüfeğini dayayıp tetiği çekerek intihar ettiği bildiriliyordu. İkinci çocuğu 14 yaşında doğuran Kader’in kaç yaşında evlendirildiğini hesapladık. İki çocuk doğurduğunu ve ölümü sırasında ikinci çocuğun altı aylık olduğunu hesaplayarak 12 yaşını doldurmadan evlendirildiğini düşündük. Öldürüldüğünde Kader 14 yaşında, kocası ise askerdeydi. Yani yaklaşık 20-21 yaşlarında. Doktorların ihbarından bir sonuç çıkıp çıkmadığını araştırdık. Bir Sosyal Hizmet Uzmanı görüşme yapmış sonra da kimlik bilgisi 14 olsa da Kader’in 16 yaşında olabileceğini bildirmiş. Sanki 16 yaşında iki çocuk sahibi olmak doğalmış gibi... Herhangi bir işlem yapılmamış. Suçlu kimdi? Kader’i okula göndermeyip 11-12 yaşında evlendiren baba mı? Kader’in eğitim hakkını kullanmadığını görmeyen ya da görüp işlem yapmayan resmi kurumlar mı? Onunla evlenmeyi kabul eden ve Kader’den 7-8 yaş daha büyük olan koca mı? İmam nikahını kıyan imam mı? Doktorların ihbarına rağmen işlem yapmayan resmi görevliler mi? Biz suçlu kim diye araştırdıkça suçluların sayısı artıyordu. İşte bu olay “Suçlu Kim?” adlı bir çalışma yapıp kadınların hayatlarındaki suçlulara dikkat çekmemize neden oldu.”
Araştırma kapsamında KAMER’in yerel örgütleri tarafından seçilen veyargıya intikal etmiş olan 61 kadına ait 108 adet dava dosyası avukatlar Fethiye Çetin ve Berçem AkkoçAlemdarzade tarafından incelendi. Bu dosyaların 60’ı ceza davası, 47’si ise boşanma, nafaka, önleyici-koruyucu tedbir kararları gibi hukuk davası dosyaları. Avukatlar dosyaları adalete erişim hakkı, yasal mevzuata ilişkin bilgi ve hak arama süreçleri, kolluğun ve yasa kadına yönelik şiddet ve hak arama süreçlerini nasıl yorumladıkları ve nasıl uyguladıkları, işbirliği sorunu, süreçte yer alan kurum ve kuruluşların tavırları, etkili soruşturma, özen yükümlülüğü, dil engeli gibi başlıklar altında ele aldı.Kısaca avukatlar Fethiye Çetin ve Berçem Akkoç Alemdarzadedosyalarda birerdedektif gibi kadının ihlal edilen haklarının izini sürdü, ayrımcılığa uğradığı alanları takip etti, bir kadının yaşam hakkına kast edecek süreçleri inceledi; suçluları ve suç ortaklarını aradı.
Eğitim Hakkının İhlalinden Erken Yaşta Evliliklere
Temel eğitim, Anayasa başta olmak üzere yerel ve uluslararası birçok yasa ve sözleşmede zorunlu. Ancak bu zorunluluk kadınların çocuk yaşta eğitim hakkının ihlal edilmesine engel olamıyor.KAMER’in 2015 yılında yaptığı hane ziyaretlerine göre 22.684 kadının yüzde 26’sı okur-yazar değil, yüzde 64’ü okula gitme imkanı bulmuş ancak bunların yarıya yakını ilkokuldan sonra okula devam edememiş. Dava dosyaları incelenen 61 kadının ise yüzde 28’i okur-yazar değil, hiç okula gitmemiş. Yasal zorunluluğa rağmen kızlarını okula göndermeyen aileler, bunları takiple ve ihbarla yükümlü olup sessiz kalan kamu görevlileri bu süreçte suçlu. Eğitim hakkının ihlali bir kadının hayatında yaşacağı başka ayrımcılıkların önünü açıyor. Genelde okuldan zorla alınan kız çocukları zorla evlendiriliyor ve belki zorla anne oluyor.
Hane ziyaretlerinde görüşülen evli 17.145 kadının yüzde 44’ü erken yaşta evlenmiş ya da evlendirilmiş. Dosyası incelenen 61 kadının ise 20’si de erken yaşta evlenmiş/evlendirilmiş. Dosyaları inceleyen avukatlar,rızası olmadan ve daha önce belki de hiç görmediği erkeklerle evlendirilen bu çocukların öldürülmeye kadar ulaşan şiddet, intihar, derin mutsuzluk yaşadıklarını belirtiyor. Özgür ve tam iradeyle evlenme, eşini seçme hakkı ihlal edilen kadınların ve kız çocuklarının “hayır” deme şanslarının olmadığı gözlemlediklerini söylüyor. Eğitim hakkından sonra kadınların özgürce kendi medeni durumuna karar verme hakkı da aile ve evliliğe göz yuman tüm kurumlar tarafından gasp ediliyor. Toplum bir kız çocuğunun evlenmesini bir şekilde normal karşılıyor, bir kız çocuğunun anne olmasını normalleştiriyor. Yaşam hakkı elinden alınan bir çocuk gelinin hayatı ise gazete sayfalarında “dram” olarak yerini alıyor.
Kurumlarda Anadili Sorunu
Suçlu Kim? çalışması kapsamında dosyaları incelenen 61 kadından beşi hiç Türkçe bilmiyor. Konuşabildiği varsayılan pek çok kadın kendini ana dili dışında bir dilde yeterince ifade edemiyor. Bu kadınlar özellikle adli kurumlarda çok ciddi sorunlar yaşıyor. Örneğin şiddet başvurusu için karakola ya da adliyeye giden bir kadın yaşadığı şiddeti o sırada onunla aynı dili konuştuğu var sayılan erkek mübaşir ya da erkek başka bir memura anlatıyor, o da savcıya, polise anlatıyor. Dolayısıyla etkin bir şekilde Türkçe okur-yazar olmayan bir kadın adli kurumlarda etkin bir şekilde başvuru yollarını kullanamıyor.Oysa İstanbul Sözleşmesine göre; devlet, anadili Türkçe olmayan kadınlara uzman tercümanlar sağlamak, kendi dillerinde haklarını öğrenmeleri için gerekli mekanizmaları oluşturmak zorunda.
Kadınların Miras Hakkı Gasp Ediliyor
Hane ziyaretleri ve dava dosyalarında bir diğer dikkat çeken nokta ise kadınların hala mirastan eşit şekilde pay alamaması. Hane ziyaretlerinde kadınların sadece yüzde 37’si mirastan pay alabildiklerini söylerken bu soruya kadınların yüzde 58’i hayır; yüzde 5’i ise kadınların ailelerinde mirastan pay alıp alamadıklarını bilmediği cevabını vermiş. Yani 22.684 kadından sadece 8.569’u kadın mirastan pay alabiliyor. Dava dosyalarında ise üç kadının miras hakkının ihlal edildiği görülüyor. Dosyaları inceleyen avukatlar yasal olarak mirasçı oldukları halde ailenin erkek bireyleri tarafından bu hakkı kullanmamaları için kadınlar üzerinde eziyet, baskı ve şiddet uygulandığını belirtiyor.Hane ziyaretleri yapan KAMER’li kadınlar konu miras olunca kadınların büyük çoğunluğunun önce çevrelerine baktığını, aileden kimsenin duymamasına özen gösterdiklerini söylüyor.Kadınların miras hakkına yönelik iki bulgu, erkeklerin kadın eşit hak talepleri karşısında neden bu kadar direndiğini ya da erkeklerin kadın mücadelesinden neden bu kadar korktuğunu anlamak için bize başka bir alan açıyor.
Sadece Altı Kadın Adli Yardım Talep Etti
Çalışmada adalete erişimde adli yardım hizmetinden yararlanmanın önemine rağmen kadınların sadece altısının boşanma, nafaka gibi hukuk davalarıyla sınırlı olmak üzere adli yardım talebinde bulunduğu tespit edildi. Avukatlara göre; kadınların hakları, anlaşılabilir ve erişilebilir bilgiler olarak kendilerine sunulmadığından ücretsiz avukat yardımı sunan adli yardım hizmetinden haberdar değiller. Haberdar olanlardan önemli bir kısmı ise baroların adli yardım bürolarına gitmek için evlerinden çıkamadıkları, adli yardım merkezlerinde görevli avukatlardan yaşadıkları yere gelmelerini telefonla talep etti. Baro merkezlerine şahsen başvuru yapmaları istendiğinden çok sayıda kadının bu hizmetten yararlanamadı. Baro merkezlerine ulaşabilen kadınlardan ise muhtarlıktan fakirlik belgesi, ikametgâh gibi belgeler istendiğinden taleplerinden vazgeçtiler.
Kadınların Öldürülmesi Neden Engellenemedi?
Ölümle tehdit edilen,ağır şiddet yaşayan kadınlar bildikleri yöntemlerle hayatta kalmaya çalışıyor, akla gelen ilk yöntem tabii ki karakola başvurmak. Çalışma kapsamında 13 cinayet dosyası incelendi, bunların 11’indekadınlar yaşadıkları şiddet nedeniyle karakollara birden fazla başvuru yaptı, hatta öldürülen kadınlar arasında 25, 13, 11 defa karakola şikayette bulunanlar var. Kadınların potansiyel katillerin ihbar etmesine rağmen neden cinayetler önlenemedi? Çünkü kadınların başvurularına etkili hiçbir koruma tedbiri alınmadı. Hatta “kurtarın beni buradan”diyen bir kadının babası tarafından tekrar şiddet mekânına gönderildi. Hukuki düzenlemelere göre kadınların daha etkili korunması mümkünken dosyaları inceleyen avukatlara göre; risk değerlendirmesi yapılmıyor, şiddetin tekrarlanmaması ya da ölüm riskinin bulunduğu durumlarda eşgüdümlü koruma ve destek sağlayacak tedbirler alınmıyor. Kolluk, savcı ve hâkimler, kadına yönelik şiddet ve kadının haklarının ihlali davalarına olağan yargılamalar olarak yaklaşıyor, olağan ve şekilci karar verme süreçlerini uyguluyor.
Her Olaya Aynı Tedbir Kararı
Çalışmaya göre 10 önleyici ve koruyucu tedbir dosyalarından sadece 1’i olayın özelliklerine uygun bir tedbir kararıydı ve sadece birinin takibi yapıldı. Avukatların bu konuda vurguladığı ilk mesele olayın özellikleri gözetilmeksizin matbu olarak hazırlanan şablon tedbirlerin her olaya uygulanması. Örneğin bir dosyada, saldırgan eğilimi nedeniyle defalarca şiddet uygulayan, önlem kararlarını defalarca ihlal eden faillere yeniden aynı tedbir kararları uygulanmış, tedavi, rehabilitasyon gibi iyileştirici önlemler düşünülmemiş. Dosyalarda şiddet failinin öfke kontrolü, stresle başa çıkma, şiddeti önlemeye yönelik farkındalık sağlayarak tutum ve davranış değiştirmeyi hedefleyen eğitim ve rehabilitasyon programlarına katılmasına yönelik hiçbir tedbir kararına rastlanmadı. Kısaca avukatlara göre tedbir kararlarında mağdurun özel ihtiyaçlarını dikkate almayan ve mağdurun insan haklarını merkeze koymayan bir yaklaşım söz konusu.
Baro ve Kadın Örgütlerinin Müdahilliği Reddediliyor
İncelenen 108 dosyanın sadece birinde baro ve kadın örgütünün müdahillik talebi kabul edildi, diğer dosyaların tümünde “suçtan doğrudan zarar görmedikleri” gerekçesiyle reddedildi.Yargı neden bu talepleri geri çeviriyor? Avukatlara göre, kadına yönelik şiddetin çok boyutlu bir sorun olduğu göz önünde bulundurulmuyor dolayısıyla diğer meslek grupları ve sivil toplum örgütleriyle işbirliği yapılmıyor. Oysaki C.K. davasında hakikatin, katılma talebi kabul edilmediği halde baronun kadın komisyonunda çalışan avukatların olağanüstü çabaları sayesinde ortaya çıktığı belirtiliyor.
İstanbul Sözleşmesine Atıf Yok
Kadına yönelik şiddeti önleyebilecek en etkili hukuk mekanizması olmasına rağmen dosyalarda 6284 sayılı Yasa sadece önleyici ve koruyucu tedbirler söz konusu olduğunda uygulandı, İstanbul Sözleşmesine ise hiçbir dosyada atıf yapılmadı. Dosyaları tek tek inceleyen avukatlar yargı sisteminin uzmanlaşmaya imkan vermeyen yapısı ve atamalardaki özensizlikler nedeniyle bu iki düzenlemeden beklenen amacın gerçekleşmediğini tespit etti. Avukatlara göre; yargıçların genel medeni hukuk ve aile hukuku bilgileriyle önlerindeki dosyalara bakıyor, Klasik ispat araçları gösterilmediğinde davaları ve tedbir kararlarını reddediyor ve sanıklar hakkında beraat kararları veriyor. Dolayısıyla bütün aşamalarını kapsayacak biçimde mevcut adalet sistemi onarıcı, geliştirici, dönüştürücü ve iyileştirici olmaktan tamamen uzak. “Neden” sorusunu sormaktan ziyade “nasıl” sorusuna odaklanılıyor, bir fail bularak, ölüm riskini gözetmeksizin onu cezalandırmanın adaleti sağlayacağı düşünülüyor.
Suçlu Kim?
Kadına yönelik şiddetin neden giderilemediğine dair kapsayıcı bir cevap vermeyi amaçlayan bu çalışma aynı zamanda ailenin, devletin, toplumun kısaca hepimizin doğrudan ya da dolaylı suç ortaklığını ifşa ediyor. Erkek egemen toplumun yapı taşları, kurumları olan aileyi, devleti, toplumu kadına yönelik şiddetin bileşenleri olarak bir kez daha kaydediyor. İncelenen dosyalar kadınların hayatları boyunca ayrımcı ve eşitsiz bir muameleye maruz kaldığını, en temel haklarının ihlal edildiğini ve tüm bunların toplumun farklı tarafından görmezden gelindiğini ya da toplum tarafından azmettirildiğini tekrar ortaya koyuyor. Kadınların hayatında tek bir suçlu yok. Suçlular ortada; ailede başlayan bu süreç, özel-kamu her alanda suç ortaklarıyla ve normalleştiren toplumla devam ediyor. Toplumsal bu suç “erkeğin cinneti, namusu, mülkü” altında saklanmaya çalışılıyor. Hak temelli bir anlayıştan yoksun önleyici mekanizmalar patriarkayıve şiddeti bütüncül bir sorun olarak görmeyi reddediyor. Kadın cinayetleri hala ve hala münferit şiddet olguları olarak kamusal alanda kendine yer buluyor Kadın hareketinin çalışmalarını, davalara müdahilliğini engelleyerek varlıklarını garantiliyorlar. Ama kadınlar mücadelesini ve dayanışmasını evde, işte, karakolda, okulda, adliyede, sokakta her alanda büyütüyor, tüm baskılara ve muhafazakar politikalara rağmen.
1. KAMER'in 2015 yılında gerçekleştirdiği Hane Ziyaretleri sonuçları için: http://www.kamer.org.tr/icerik_detay.php?id=256
2. Suçlu Kim projesinin sonuçları yayınlandığında KAMER'in web sitesinden ulaşılabilir: http://www.kamer.org.tr/
* Bu yazı Güncel Hukuk Dergisi'nin Ocak 2017 tarihli 157. sayısında yayınlanmıştır.