Çocukluk Çağı Cinsel İstismarı Konuşulurken 2016'da Yazılmış Bir Yazı

Çocukluk Çağı Cinsel İstismarı Konuşulurken 2016'da Yazılmış Bir Yazı

Kategoriler / Basında KAMER

Çocukluk Çağı Cinsel İstismarı Konuşulurken 2016'da Yazılmış Bir Yazı

shadow

Çocuk İstismarını Önlemenin İlk Adımı

Masum bir bebeği bir tacizciye dönüştüren süreci her birimiz el birliği ile hazırlıyoruz, besliyoruz. Cinsiyet ayrımcılığını yeniden üreten, şiddeti körükleyen nedenleri ortadan kaldırmak için işe çocuklardan başlamaktan başka şansımız yok.

Nebahat Akkoç 

Yıllardır yaptığım çalışmalar, kadına karşı şiddet, vb. konularla mücadelede iki temel hat olduğunu gösterdi. Birisi sonuçla, diğeri nedenle uğraşmak.

Kız çocuk olarak ayrımcılık ve şiddete maruz kalarak büyütülmüş, edilgen olmayı kabullenmiş, şiddettin dayanılmaz olduğu noktada kurtulmak için çaba harcayan kadınlar ve oğlan çocuk olarak sürekli üstün olduğuna inandırılan, kontrol etmeye, ezmeye, dünyanın sadece kendisine ait olduğuna inanan erkekler... İşte bunlar sonuç.

Elbette ki sonuç ile uğraşacağız. Zaten genellikle bunu yapıyoruz. Tüm kurumlar, kuruluşlar eğer bir şey yapmaya niyetimiz varsa kadınları şiddetten korumaya, kurtulma çabalarına destek olmaya çalışıyoruz.

Ama sebepler ortadan kalkmadıkça sonuç hiç değişmeyecek.

Sonuca değil, sebeplere yoğunlaşmak

Erken çocukluk döneminden bahsediyorum.

KAMER’in 2015’te yaptığı bir çalışmada, hedef grupta hane başına düşen çocuk sayısı ortalama 4 idi. Çocukların aile içinde nasıl bir yaklaşımla yetiştirildiğini öğrenmek üzere birkaç soru sorduk.

Kız çocuk olarak ayrımcılık ve şiddete maruz kalarak büyütülmüş, edilgen olmayı kabullenmiş, şiddettin dayanılmaz olduğu noktada kurtulmak için çaba harcayan kadınlar ve oğlan çocuk olarak sürekli üstün olduğuna inandırılan, kontrol etmeye, ezmeye, dünyanın sadece kendisine ait olduğuna inanan erkekler...

“Çocuklarınızla vakit geçiriyor musunuz?”sorusuna, kadınların yaklaşık yüzde 50’si “hayır” yanıtını verdi. Hayır diyen annelerin gerekçeleri ise tahmin edilebilirdi, yüzde 76’sı “vaktim yok” derken, yüzde 23 “çok çocuk var hangisine zaman ayırayım” diyordu.

Yaşadığı şiddetten kurtulmak için KAMER’den destek isteyen bin 308 kadına evdeki çocukların durumunu, özellikle de şiddet uygulayanın çocukla ilişkisini, annelerin yaşadığı şiddetten çocukların nasıl etkilendiğini sorduk.

 

 

 

Aldığımız yanıtlar (Tablo 2), hane başına düşen çocuk sayısının 4 olduğu göz önünde bulundurulduğunda, bir kadın ile birlikte 4 çocuğun da şiddet mağduru sayılabileceğini gösteriyor.

Bütün bunlar günlük yaşamın rutin akışı içinde olup biten şeyler. Biz duymuyoruz. Duysak bile yadırgamıyoruz. Çünkü genellikle aynı çarkın içinde dönüp duruyoruz.

Bütün bu yetiştirme tarzının, uygulamaların sonucu olarak çocuklara yönelik cinsel istismar vakalarının da ancak bir kısmından haberdar olabiliyoruz. Neredeyse yeni bir çocuk istismarı ile karşılaşmadığımız gün yaşamıyoruz.

Kadına yönelik şiddetin bitmesi için önemli iki hattan birisi, nedenleri ortadan kaldırmaktır. Yani erken çocukluk dönemine müdahale ederek çocukların bireyleşerek büyümelerini sağlamak. Ama eğer çocukluk dönemi üzerine düşünüp konuşacaksak, önceliğimiz çocuklara yönelik cinsel istismardır.

Genellikle yetişkin erkeklerden her yaş ve cinsiyetteki çocuklara yönelik cinsel istismarı engelleyecek bir yöntem bulunamadığı ve sık sık yeni istismar vakaları ile karşılaştığımız için aileler panik içinde.

Her durumda olan çocuklara oluyor. Her istismar vakası çocuklar için endişelenmemize, onların özgürlüğünü biraz daha kısıtlamamıza, belki de mutlu bir çocukluk yaşamalarını engellememize neden oluyor. Üstelik cinsel istismarın duyulması tehlikesinin çocukların hayatına mal olduğunu defalarca gördük. İstismarcı, tacizci, tecavüzcü her ne derseniz deyin yaptığının duyulmasını, toplumdaki itibarınıkaybetmeyi istemiyor.

İnsanlık tarihini düşünün. Dağlarda, ormanlarda belki de birbirimizi yiyerek yaşadığımız dönemleri... Sonra mağaralarda yaşamaya, avlanmaya, pişirmeye, yetiştirmeye, üretmeye başlayışımızı... Uzaya gidişimizi, Ay’a ayak basışımızı, üst üste yığılı evlerde yüzlerce, binlerce insan bir arada yaşayışımızı düşünün.

İnsanlık tarihi ve değişmeyen şeyler

Nereden nereye geldik?

Mademki bu küçük yer küreyi bu kadar çok insan birlikte kullanmak istiyoruz o zaman belli kurallar, kaideler olacak ve biz bunlara uyacağız. Başka şansımız yok.

İnsanlığın başlangıcından bu yana yaşanan süreci ele alıp düşündüğümüzde en az değişen şeyin ‘erkeklerin cinsel içgüdüsü’ olduğunu görmek zor değil. İşte bu ehlileşmeyen, hayvani içgüdü, hem masum bir çocuğa cinsel saldırıda bulunmayı hem de bu saldırının duyulması ihtimali halinde çocuğu öldürmeyi göze alabiliyor.

İnsanlığı sevk ve idare eden zihniyet, sistem, adına ne derseniz deyin kadınları ve çocukları belli kural ve kaidelere uymaya zorlarken, ‘erkeklik’ konusuna dokunmamaya ya da yeterince dokunmamaya çalışmış.

İnsanlığı sevk ve idare eden zihniyet, sistem, adına ne derseniz deyin kadınları ve çocukları belli kural ve kaidelere uymaya zorlarken, ‘erkeklik’ konusuna dokunmamaya ya da yeterince dokunmamaya çalışmış.

Eğer her gün çocuklara yönelik bir cinsel istismar olayının tanığı olmak istemiyorsak, eğer torunlarımızın en azından bu konuda güvende olmasını sağlamak istiyorsak, artık usulle oyalanmayı bir yana bırakıp meselenin esasına dokunmalıyız.

Bence tüm ceza indirimlerinin kaldırılması, bir zamanlar bazı milletvekillerinin önerdiği gibi istismara karışanların hadım edilmesi, dışarıda ya da kapatıldıkları cezaevlerinde saldırıya uğramaları, öldürülmeleri çözüm değildir, olmayacaktır.

Dil, davranış ve zihniyet üçlüsü iç içe geçmiş bir süreç içinde değişir. Sürecin bizden, her birimizden başlayan kısmını fark etmez, değiştirmezsek sonuçtan şikayet etme hakkımız kalmayacak.

Bütün sorunlar gibi bu sorunun ve çözümünün bize, her birimize değen bizden başlayan kısmını fark etmemiz gerekiyor.

Nasıl mı?

İlk adımı atmak: “Kız çocuk, erkek çocuk” demekten vazgeçmek

Evet, bir anda tüm sorunu çözemeyiz ama ilk adımı atmak gerekiyor.  Meselâ, en basit yerden başlayalım,‘kız çocuk, erkek çocuk’ demekten vazgeçerek.

Kız çocuğun karşılığı oğlan çocuğudur.

Ama yok, illaki erkek çocuk diyeceksek karşılığı da kadın çocuktur. ‘Erkek çocuk’ demek ne kadar doğallaştıysa, ‘kadın çocuk’ demek bir o kadar saçma göründü değil mi?

Bu çok basit gibi görünen ayrımcı dil, tüm basın yayın organlarında, hayatın her alanında kullanılıyor.

Kız-oğlan, kadın-erkek, bay-bayan, bey-hanım gibi birbirine denk gelecek sıfatları uygun şekilde kullanmak çok doğru ve eşitlikçi bir başlangıç olabilir.

Daha sonra doğumdan itibaren başlayan ‘erkekliğin, erkeklik cinselliğinin’ kışkırtılmasına yönelik birçok uygulama, ‘Erkekler ağlamaz, erkek adam böyle yapmaz’ gibi yaklaşımlarla duyguların hadım edilmesi gibi ayrımcı yaklaşımlar, kız ya da oğlan bütün bebekleri, çocukları kendi malımız gibi algılayışımız, onları bize itaat eden varlıklar olarak yetiştirme çabamız...

Kısacası, masum bir bebeği bir tacizciye dönüştüren süreci her birimiz el birliği ile hazırlıyoruz, besliyoruz.

Elbette ki derdim, istismarcıları mâzur göstermek falan değil. Ama yüzlerce, binlerce çocuğu yaralayan, bir kısmının hayatını kaybetmesine yol açan çocukluk çağı cinsel istismarının tek suçlusunun istismarcı olmadığını, aslında süreci hazırlayan sistemin, her birimizin suçlu olduğunu anlatmaya çalışıyorum.

Cinsiyet ayrımcılığını yeniden üreten, şiddeti körükleyen nedenleri ortadan kaldırmak için işe çocuklardan başlamaktan başka şansımız yok.

 

Bu yazı 28 Haziran 2016'da Aljazeera'da yayınlandı.